karakter aşınması... seç haber köşe yazımdan...
Hayatta zor olan şeylerden biri
kuşkusuz ki,
bir
insanın,
kendi kendisini tanımlayabilmesi olsa
gerek…
Elinize bir kalem kağıt alıp mutlaka
denemenizi öneririm…
Sınıfta kalma ihtimaliniz çok yüksektir…
Web sitemin kapağına kendimle ilgili
bir yazı yazmak istediğimde çok iyi anladım bunu ben…
Evet, çok zor bir tespittir bu… Zira yanılma payı
çok yüksektir…
Sanırım bu yüzleşme esnasında,
objektif olmayı başarabilmek,
egodan kurtulabilmek,
çok önemli…
Hiç birimizin karşıdan nasıl
göründüğümüz ile ilgili,
ufacık bir fikri dahi yok çünkü...
Siz karşınızdakini gözlemler, başka bir şey görürsünüz…
Ama o insan,
kendisini tanımlama esnasında,
nedense hep,
olmak istediği insan kısmı ile ilgilenir…
Ona yoğunlaşır onu aktarır…
O yüzden zordur,
insanın kendi kendini tanımlayabilmesi,
anlatabilmesi ve de çözebilmesi…
Kişilik olgusu, sanırım tam
olarak kırklı yaşlarda oturuyor yerine…
Netleşiyorsunuz o yaşlarda…
Ne istediğinizi veya ne istemediğinizi,
açık seçik bildiğiniz yaş o, kırklı yaşlar…
Hatırlayalım,
genç yaşlar için ‘’ Karakteri oturmamış’’ ‘’ henüz olmamış ‘’ gibi nitelendirmelerimiz var bizim…
Bu ifadenin altında yatan,
tamamlanma sürecinin halen devam
ettiği hususu…
Ama bir bakıyorsunuz ki,
ilerleyen yaşlarda karakter konusu birden
çok önem kazanıyor hepimiz için…
O bir nişan üzerimizde adeta…
Çünkü tamamlanma sürecini bitirmiş
durumdayız artık…
Kendimizi karakterlerimiz üzerinden
ifade etmeye başlıyoruz…
Ve davranışlarımız taşıdığımız
karakter üzerinden şekilleniyor…
Önemli bir olgu o, mütemmim cüz,
yani ayrılmaz parçamız…
Diğer yandan,
bu dünyada sahip olduğumuz her şey
öldüğümüz gün bir başkasına devir oluyor…
Bize kalan tek şey var,
o da kim ve nasıl biri olduğumuz…
İnsan olabilme ve kalabilme kavramı,
güven, dürüstlük , doğruluk, merhamet, vicdan ve onur …
İşte her koşulda sadece bizimle
kalacak mütemmim cüzlerimiz…
Bunların hepsi hayatımız
boyunca oluşturduğumuz çok önemli nişanlar,
ve toplamı karakterimizi oluşturuyor…
Birini kanatmak istediğimizde, ilk
aklımıza gelen olgu oluyor karakter
mesela…
O kadar önemsiyoruz ki,
tam da oradan vurmak istiyoruz o hiddetli anlarımızda …
Çünkü istinasız hepimiz,
ama hepimiz,
oradan,
çok acıyoruz…
Karakter değişken bir şey midir peki?
Mesela insanoğlu ömrünün yarısında
başka,
diğer
yarısında da başka bir karaktere bürüne bilir mi?
Gelişim süreci hiç bitmeyeceğine göre,
olabilir gibi geliyor bana bu durum…
‘’Karakter oturması’’ deyimi, sanki bir daha hiçbir değişiklik
beklenmemesini çağrıştırsa da, değişim şart bana göre…
Tercih edilen tabi ki iyi yöndeki bir
gelişimdir bu anlamda…
Peki ama ya kötü yöndeki değişiklikler?
Düşündüm de, aslında onun adı ‘’bozulma’’ sanki…
Biz bu durumu ‘’ karakteri bozuldu’’ diye nitelendiriyoruz
ama,
esas bozulan insan oluyor sanırım…
Hele insan bir kere bozdu mu kendini,
bir daha dikiş tutturması toparlanması
bir hayli zor oluyor…
Denge bozuluyor çünkü…
Ne kadar güçlü olursa olsun durumu fark
edemiyor en başta…
Fark etse bile enerjisi yetmiyor…
Beynine hükmedemiyor…
Toparlayamıyor…
İşte o andan itibaren, ipin ucu salıveriliyor…
Koyuveriliyor… O boş vermişlikler, o umursamazlıklar…
Farklı felsefelere sığınılarak, bu
sayede kendini rahatlatma içgüdüleri oluşturuluyor…
Normal insan kategorisini dışlayarak devam
ediyor bu kendini rahatlatma terapileri…
Bunların sonucunda,
kendini hiçbir konuda sorumlu
hissetmeme gibi,
hastalıklı davranışlar geliştiriliyor…
Dahil olma,
ama sorumlu hissetmeme…
Ar , bilinmiyor artık o andan sonra…
Ar yani,
utanma duygusu,
bu çok önemli bir şey…
Utanma ilk anda başkasından utanma diye
düşünülebilir belki ama,
esas olan insanın kendinden utanabiliyor
olmasıdır…
Bunun kadar ağır bir şey yoktur
dünyada bana göre…
Bir dünya örnek göremezsiniz bu tür
insanlardan…
Özen gösterir insan oğlu bu durum için
çünkü…
Bozulma, arsızlığın yanında edep
duygusunun da yitirilmesine neden olur…
Yani utanmama, çekinme, sıkılma
duygusunun yok olmasına da nedendir…
İşte oradan sonrası çorap söküğüdür…
Yitik hayatlar yani…
Bu durum nedeniyle, hiçbir şeyde de devamlılık
sağlamak mümkün değildir artık…
Değildir,
çünkü çorap mütemadiyen sökülmektedir…
İpin ucu ise, zaten kaçıktır…
‘’Değmez ‘’ diye bir hayat görüşü
oluşturulur artık…
‘’Ona değmez, bana değmez, şuna
değmez, buna değmez…’’
Bir bakarsınız, sürer gider bu böyle sonsuza kadar…
Halbuki siz bilirsiniz ki,
her şeye değer bu dünyada…
Hele söz konusu olan bir insan ise,
dünyalara bile değer …
Zira insan başlı başına bir değerdir
çünkü… Ta ki en iyisinden en kötüsüne kadar…
İnsanların intihar etme nedenlerinin
başında ne geliyor biliyor musunuz?
‘’ Bunu hak etmedim ‘’ duygusu…
‘’Değersizlik ‘’ duygusu…
İlk sırada hem de…
Japonların harakiri nedenleri ise, onurlarını koruma ihtiyacı… Karakter oturması
yani…
Kirlenmiş hissetmeleri…
İnsanın kendisine mahçup olmasından
daha kötü bir şey olabilir mi?
Sanırım ipin ucunu bırakma hissi
bataklığa saplanmış olmanın sonucu…
Her türlü şeyi umursamamazlığa,
boşvermişliğe vurma hissi, artık toparlanılamaz bir noktaya gelme, neresinden
tutayım duygusunun ağırlığı olsa gerek…
İşte bu noktada bu hayatlar artık
yitirilmişlerdir sanki…
Koyuverilmişlerdir…
‘’Hayat nereye götürürse’’ diye bir
teslimiyet söz konusudur o andan itibaren kayıtsız şartsız… Sadece ‘’An’’
yaşanabiliyordur…
Adil ve dürüst olmaya boş verilmiştir artık…
Akıl kaybedilmiştir… Veya devre dışı
bırakılmıştır bilinçli olarak…
Ahlak ile özgürlük kavramları
birbirine karıştırılmıştır…
Güzel değildir bilmek her zaman…
Sevindirmiyordur anlamak…
Ruhunuza iyi gelmiyordur aklınızı doyuran çözümler o saatten sonra…
Sevindirmiyordur anlamak…
Ruhunuza iyi gelmiyordur aklınızı doyuran çözümler o saatten sonra…
Başka bir yazımda değindiğim gibi mekanikleşmişsinizdir…
Ruhunuzda hep bir eksiklik hissediyorsunuzdur…
O yüzdendir o sonu gelmeyen arayışlar…
Tatminsizlikler…
Farkında olunmaz ama,
yitiyordur kayıyordur hayat,
ellerinizin arasından…
Bu boş vermişliğin, sorumsuzluğun,
umursamazlığın yarattığı refaha alıştıktan sonra,
toparlanmak, dikiş tutturmak zor belki ama,
bunu başarabilmiş güçlü insanlar,
var bu hayatta…
Önemli olan hangi noktada bulunduğunuzu görebilmek sanırım…
Karşıdan nasıl göründüğümüzün tespitine varabilmek…
Tüm bu olumsuzlukları haklı nedenlere dayandırmaya çalışıp
kendimizi kandırmamaktır doğru olan…
İçinde bulunduğunuz durumun, yaşantımız üzerindeki olumsuz
etkilerinin farkına varılabilmesidir…
Bunlar güçlü insanları diğerlerinden ayırabilen özelliklerdir aynı
zamanda…
Diğer özelliklerine gelince,
Onlar pes etmezler hiçbir zaman…
Başarısızlıktan hiç korkmamışlardır…
Değişimin önemini bilirler…
Yardım etmek ve yardım almaktan korkmazlar…
Zamanı nasıl yöneteceklerini bilen insanlardır…
Belli etmek istemeseler de duygusal anlamda çok güçlüdürler…
Her zaman yeniden doğmayı başarabilmişlerdir…
Dibe vurmak önemli değildir onlar için zira istedikleri anda
sıyrılabileceklerini bilirler bu durumdan…
Bu yüzden de,
en kötü olumsuzlukları bile üstlenmekten hiç ama hiç
korkmazlar onlar…
Yüksünmezler kötü değerleri üstlenmekten…
Bilirler ki,
bu yitik hayattan sıyrılmaları için tek bir şey gereklidir…
O da sadece bunu istiyor olmalarıdır…
O güçlü insanlar için silkinmek yeterlidir…
Bu yaşanması gereken bir süreçtir onlar için…
Ve onlar için size düşen,
sadece sessizce bu süreci beklemektir…
‘’ Kişi kendini bilmekle
bütünü bilir…’’ Osho
Sahip oldukların
‘’vazgeçebildiklerindir…’’
Vazgeçemeyeceklerin ise ‘’
ait ‘’ olduklarındır… (alıntı)
Ve ondandır ki,
hepimiz,
sadece ve sadece,
kendi karakterlerimizi yansıtarak,
kendimize ait hayatlar yaşarız
bu dünyada…
Karakterlerimiz,
üzerimizden çıkaramayacağımız tek giysimizdir…
Bu sayede,
en büyük değeri,
güveni oluştururuz…
Önemsenmelidir…
Kirletilmemelidir…
Ve de,
asla ve asla aşındırılmamalıdır…
Ayşe Nurhan Karahan