insan dediğin...
İnsan
dediğin….
İnsanlar arasındaki ilişkiler de ,
‘’yok sayma’’ olgusu,
görünen o ki
çok karmaşık sonuçlar doğuruyor …
Duyguların
geçersiz kılınması…
Reddetmek…
Önemsememek…
Umursamamak…
Küçümsemek…
Hepsinin
toplamı kısaca ‘’ yok sayma’’…
Psikolojik
bir yıpratma yöntemi aslında…
Duygusal
ihtiyacın karşılanmaması …
Basitçe
kişiyi reddetmenin ötesinde bir davranış…
Bir kişinin
kendine olan güvenini, yaratıcılığını ve kişiliğini öldürme şekli…
Duygusal
saldırının en kötü şekli…
Bizzat
gözlemledim diyebilirim…
Kedisi
köpeği olanlar bunu çok yaşamışlardır mutlaka…
Kediniz
önünüzden geçer,
o anda
işiniz vardır ve işinize devam edersiniz…
O fark
edilmek için bu defa size daha yakın geçmeyi dener…
Siz hala
işinize devam edersiniz…
Bu durumdan
sıkılan kediniz fark edilmek için size sürtünmeye başlar…
Siz çok
yoğunsunuzdur ve yine oralı olmazsınız…
Bu sefer de
hem sürtünüp hem de miyavlamaya başlar…
Değersizlik
duygusuna iyice kapılmış ve de yıpranmıştır artık…
Bu
psikolojik durumun fizyolojik yansımaları da oluyor mudur diye düşünmeden
edemedim doğrusu…
Zira biz
insanoğlunun her türlü psikolojik sorunu, mide ve bağırsak sindirimi üzerinde
etki ediyor…
Bunu hep
beraber öğrendik…
Bu konuyu
herkesin kendi mantık süzgecine bırakıp psikolojik duruma dönmek istiyorum…
Bu fark
edilmeme, yok sayılma, önemsenmeme ve de
değersizlik hissi ,
insanlarda kendini öldürme sebebi bile olabiliyor zaman
zaman…
İntihar
sonrası bırakılan mektuplar buna işaret değil midir?
bir de kendi
kendini yok sayma durumları var hayat içinde…
Aslında,
bir insana
verilebilecek en büyük cezadır ‘’ yok
sayma’’ diye düşünüyorum.
Bilerek veya
bilmeyerek bizzat en büyük cezayı
kabullendiğinizi düşünsenize bir…
Önemli
nedenler olmalı diye düşünüyor insan…
Zira bu ağır
duyguları sırtlamak bir hayli sıkıntılı ve de
yorucu bir hayatı getiriyor olmalı…
Belki de bu
ağır duygular sonucu oluşuyor bazı sakıncalı
bağımlılıklar…
Bir insan
kendini neden yok sayar düşündünüz mü
hiç?
Böyle hissettiği
ortamdan arkasını dönüp gitmek yerine neden kalmayı seçer?
Ben
düşündüm…
Kendi
kendini cezalandırıyor olabilir…
Kendini
kendinden soyutluyor olabilir…
Karşısındakine
kendinden daha çok değer biçmiş olabilir…
Durumun
düzeleceğini umut ediyor olabilir…
Duyguları
geçersiz kılınan,
hassas bir
kişiliğin geliştirdiği normal bir tepki
olabilir…
Ya da,
tüm bu
karışık kavramlar yerine,
sadece
duygularına sahip çıkıyor olabilir…
Hisleri ile
davranıyor olabilir …
Fakat;
bu kadar
basit olabilir mi bu durum?
Önce
duyguları kabullenmek midir doğrusu?
Sonra da
davranışları tanımlamak?
İnsan
düşünmeden edemiyor,
ya
duygularla davranışların çatışması ne olacak ?
İlişik
yaşamak tahammül edilebilir bir yaşam şekli midir?
Nasıl
çıkılır ki bu durumun içinden?
Yahut
çıkılmalı mıdır?
Peki…
Her şeye
rağmen,
bu ağır yüke
,
bu yıpratıcı
duruma dayanma gücü sağlayan bu duygular,
yaşanası mıdır…
?
Bana
sorarsanız,
size sadece
şunu söyleyebilirim beyler bayanlar…
Yapamayacağınız
tek bir şey var…
O da
mantıkla duygusal bir yarayı iyileştirmek…
Yine bana
göre,
karşısındakini
yok sayan kişi,
aslında
kendini de yok saymaktadır…
Ve en büyük
hatayı da,
o kişi ile
ilişkisini sürdürerek yapmaktadır…
Öğrendik ki,
kangren olmuş parmaklar iyileşme için kesilip atılmalıdır…
En uzun
ilişki kendimizle bu hayatta…
Yine biliyoruz
ki,
annemizle
babamızın tanışma olasılığı katrilyonda birken,
biz bir
mucizeyiz…
O yüzdendir
ki,
bu dünyada insandan
kıymetli hiç bir şey yok…
İşte tam da
bu nedenle,
ne
yaşayacaksanız,
insani duygularınıza sahip çıkarak,
size yakışan
neyse,
dibine kadar
öyle yaşayın
beyler
bayanlar…
Kendinizi ve de diğer insan evladını yok saymayarak…
Aksi
takdirde kesin atın o parmağı…
Nasıl protez
parmak tam anlamı ile doldurmuyorsa o parmağın yerini?
İlişik bir
hayat ve protez duygularla da beslenemez
ki o yürekler…
Can Yücel ne
de güzel özetlemiştir, ‘’ Kadın dediğin’’ ve de ‘’ Erkek dediğin’’ şiirlerinde durumu…
Sadece ‘’İnsan
dediğin’’ demek istedim işte…
Ayşe Nurhan
Karahan