ateş böcekleri...
Şarkılara şiirlere konu olmuşlardır
ya hani…
Hani, sevgi sözcüklerimizin
arasında yer alırlar…
Ateş böceğim misin? diye…
Dün gece uzun uzun izledim
onları…
Yaz gecelerinde büyüleyici bir tılsım yayıyorlar adeta …
Gecenin karanlığında,
otların arasında veya havada
uçarken parıldayıveren,
yanıp sönerek sarı-yeşil bir
ışık veren gizemli böcekler onlar…
İlginçler…
Yanlarına yaklaşıldığında,
ışıklarını söndürüveriyorlar
hemen…
Ve gecenin karanlığında izlerini kaybettiriyorlar…
Size, sizinle iletişim halinde
olmak istemediklerinin sinyalini veriyorlar aslında açıkca…
Anlayacağınız onların
güzelliğini sadece ve sadece uzaktan izleye biliyorsunuz…
Birden görüyorsunuz ki,
bu ilişkide inisiyatif sadece
ve sadece onların elinde…
Siz sadece figüran olarak orada
bulunuyorsunuz…
Yani tamamlayıcı unsur bile
değilsiniz…
‘’ Ama şu anda burada iki
kişiyiz, şu yaşadığımız her neyse şimdi,
iki kişi yaşıyoruz’’
deme hakkınız bile yok…
Yaklaştınız mı ?
The end…!
Öğreniyorsunuz ki sadece
uzaktan…
Dar alanda paslaşmalardan
sıkılıyor ateş böcekleri…
Onların erkekleri uçabiliyor…
Ama dişileri kanatsız…
Ve ilginç bir şey daha var,
sadece üç saat süreyle ışık
verebiliyorlar…
Daha fazlasına belki istekleri,
belki de enerjileri kalmıyor…
Kısa süreli yani…
Uzun süre de yoklar…
Düşünün bir kere…
Gecenin o gizemli karanlığında,
başınızı döndüren bir ateş böceği
ile denk geldiniz…
Mutluluktan da havalara uçtunuz…
Çünkü devamlı görünen türden
böcekler değil bunlar…
Özeller yani…
Bu anlamda kendinizi şanslı görüyorsunuz
o an…
Siz büyük bir heyecan ve
mutlulukla,
onu gece boyunca keyifle izleme
hayalleri içerisindesiniz….
Ama en fazla üç saat işte…
Sonra fosss…
Sönüyorlar…
Ve siz öylece kala kalıyorsunuz…
Neden?
Çünkü siz hala aynısınız…
Çünkü siz hala,
ateş böceğini ilk gördüğünüz
duygular içinde büyülenmiş vaziyettesiniz…
Doğrusu bu kısa süreli ışık
yayma durumunu algılamanız zor oluyor…
Merak edip, kolları sıvıyorsunuz…
Hemen başlıyorsunuz ateş böceği
araştırmalarına…
Sıkı durun esas bomba şimdi
patlıyor…
Işığa neden olan kimyasalları
sayesinde,
onu yiyen düşmanın,
kusmak zorunda kaldığını
biliyor muydunuz siz?
Ve bu nedenle de,
bir daha ateş böceği yemeğe
yeltenmediğini?
Bu bilgiye bayıldığımı
söylemeliyim…
Doğa canlılar üzerinde nasıl kusursuz
bir denge kurmuş fark ettiniz mi?
Nasıl bir korunma
mekanizmasıdır ki bu,
bu denli kusursuz işler…
İnsan içinden geçirmiyor değil
aslında…
Bana göre dünyanın en gelişmiş
mekanizmasına sahip,
insan denen kusursuz makinede bu
parça neden eksiktir diye?
Bizler de insanlarla aramızdaki
ilişkiler nedeni ile,
böyle koruma kalkanları
oluşturabilsek…
Kendi adıma şu kusup, bir daha da
yiyememek hususunu
çok tuttuğumu söylemek isterim…
Ama size esas tercihimin,
öyle üç saat gibi kısa süre
ışık saçan,
ateş böceğinden yana değil de,
bal arısından yana olduğunu
söylerim…
Ama hangi bal arıları? diye
sorarsanız da,
‘’Ben bal arısı gibiydim senden
önce, bak pervaneye döndüm seni görünce…’’
diye şarkılar çağırabilen,
o eşsiz güzide,
ca-nım bal arıları derim size
ben…
Ayşe Nurhan Karahan