28 Haziran 2016/ O gün hayat... Seç haber sitesi köşe yazımdan...
‘’ Günaydınnn… J Bu günü özel kılacak bir şey yapmaya ne dersiniz?
İster kendiniz için, ister başkası için...
Birisini mutlu etmek bir ibadet aslında...
Hadi başlayın düşünmeye... J Sevgiyle… J ‘’
İster kendiniz için, ister başkası için...
Birisini mutlu etmek bir ibadet aslında...
Hadi başlayın düşünmeye... J Sevgiyle… J ‘’
Yazılarımı
sizlere ulaştırmak için açtığım,
facebook
sayfamda,
böyle bir
başlangıç yapmışım ben o kara güne…
Çığlıklar
gülücükler atmışım, kalpler koymuşum…
Takipçilerime
kahveler ikram etmişim …
‘’Mola zamanııı… Şımartın
kendiniziiii… ‘’
diye devam etmişim bağırmaya paylaşımlarımda…
‘’ İlişik olmak ‘’ adlı yazımı paylaşmışım…
Sonra da ‘’ sizi üzen ne varsa şiir edin gitsin ‘’
diyerek,
NECAT İLTAŞ’ın ‘’Mezopotamya
‘’ adlı eşsiz şiirini paylaşmışım bir güzel…
Ben Mezopotamya !
Asya`nın nazlı kızı !
Bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı ...
Sevgi ve kin , öfke ve hırs...
Savaş ve barış bende anlamlandı ...
Bende vücut buldu ruh , tarih benimle başladı ...
devam……
Gördüğünüz gibi motivasyon tavan yapmış durumda o gün benim için…
Ve başlamışım köşe yazımın tıklanma oranlarını takip etmeye… Orada da bir sorun yok gidişat hiç de fena değil…Keyfim bir hayli yerinde yani…
Kitap-Müzik derken, saat 21.00 sıraları günün değerlendirmesini yapıyorum ve
aklıma sabah mesajım geliveriyor …
‘’ Bu günü özel kılacak bir şey yapmaya ne
dersiniz? İster kendiniz için, ister
başkası için...
Birisini mutlu etmek bir ibadet aslında...
Hadi başlayın düşünmeye... J Sevgiyle… J ‘’
Birisini mutlu etmek bir ibadet aslında...
Hadi başlayın düşünmeye... J Sevgiyle… J ‘’
‘’ Beni ne mutlu ederdi bu gün ‘’ diye başlıyorum düşünmeye hemen…
Birkaç toz pembe olasılık ve varsayım
halinden sonra, bir hoşnutsuzluk hissederek hemen kovuyorum bu düşünceleri
kafamdan…
Ve saat 21.51…
Atatürk hava limanı…
Kabus
başlıyor…
Uzunca bir müddet çakılı vaziyette kala
kalıyorum yerimde öylece…
Duyduklarımı idrak etmeye yetmiyor
çünkü beynim…
Şimdi size güvenlik zafiyeti falan
gibi şeylerden de bahsedebilirim,
ama bunu yapmayacağım…
Beni olduğum yere çakan şey neydi
biliyor musunuz?
Artık terörün ses getirmek için
yapılmadığını görmek…
En kalabalık yerlerden biri ve nerede ise en yoğun saatler…
Bir de kontrol mekanizmasının en yoğun
olduğu bir alan…
O anda beynimde tek bir soru çınladı…
Bu nasıl bir mesajdı?
İnsan olduğum için nefes almaya utandım
ben…
O gece ve ertesi gün öğlene kadar
sürdü bu durumum…
Bu arada internet elverdiği ölçüde,
hepimiz deli gibi sosyal medyaya
saldırıp,
terörün bizden istediklerini yerine
getirmeye
çalıştık yine…
Yazdık, çizdik, protesto ettik…
Yetti mi peki? Hayır bana yetmedi…Bana
yetemedi maalesef…
Hala nefes alamadığımı gördüm…
İnsan ne yaşarsa yaşasın kendini
yenileyebilen bir varlık olma vasfını hala sürdürüyor….
Ve ben ruh sağlığımı korumak
adına, artık bunu bilinçli ve sistemli
bir şekilde uygulamaya başladığımı söyleyebilirim.
Bunu sizlerde uygulamalısınız mutlaka…
İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle
yapaılabilecek tek şey bu bana göre…
Ve nefes alabilmek için tek teselliyi,
denizle, derya ile buluşmakta buldum ben o gün…
O gün ben tüm gün denize girmeden
sadece maviyi seyredip nefes almaya
çalıştım…
Kendime geldiğimde ise aklımda,
benim gündemim ve hayatın gerçek
gündemi vardı sadece…
28 Haziran 2016 sabahında,
‘’İlişik olmak’’ başlıklı yazımda, hayatı ilişik yaşayan insanlardan dem
vurmuştum…
Ya içinde olmalısındır dairenin, ya da tamamen dışında diye de son noktayı ben koymuştum.
Oysa ben aynı günün akşamında gördüm
ki,
esas ilişik olan,
hayatmış biz insanlara…
28 Haziran 2016 akşamı,
saat 21.56 da yaşadığımız o feci
olayda,
kaybettiğimiz yaklaşık 44 kişiye ve tabi
ki bizlere de,
ilişik olduğunu gösteriverdi bir anda hayat …
Ve de ,
‘’Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü
körüne’’ diyen
CAN YÜCEL ‘i
de,
bir kez daha haklı çıkararak,
hepimize koskoca bir ders veriverdi,
o gün hayat…
Ayşe Nurhan Karahan