Tanıdıklardan...

Tanıdıklardan...



Girdiler kapılardan…
Girdiler pencerelerden…

Mektuplardan kitaplardan telefonlardan…
Girdiler kirlettiler ve gecemizi,
Girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü,
İşimize saygımızı…
Ölümüze acımızı, sayrı yatağımızı…
Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı…
Kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı…

Gözgözelik, dizdizelik…
Şu hancı dünyamızı…
Girdiler, kirlettiler, insan onurumuzu…

İnsan yüzü güzeldir, çirkindi bunlarınki…
İnsan yüzü sıcaktır, soğuktu bunlarınki…
Elleri el değildi, eli andırıyordu…
Gözleri göz gibiydi , bakışsızdılar…

Göğse benzer bir kafeste taşıdıkları,
içinde yürek yoktu!

Kapıların arkasında emeklememiş,
Beşiklere belenmemişlerdi karda tipide…
Ev dediğin duvar kapı pencere, saygıya gerek yoktu!
Girdiler akşam sofralarında evlerimize…
Yoksul sabah çaylarında girdiler,
Girdiler öpüşürken kuytuda,
Okşarken saçlarını çocuğumuzun,
Avutmaya çalışırken acılarımızı,
Duyumsarken sevincini insan oluşumuzun,
Girdiler bağlarken mektubumuzu,
Dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın,
Girdiler evlerimize…

En ağrıtan yerinde bir özlem türküsünün,
Bunalmış bir kahkahanın orta yerinde,
Taş gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün,
Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta,
Kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda,
Uçurtmalar salarken umut göklerimize,
kucaklarken dostlarımızı telefonlarda,
Girdiler evlerimize…

Çirkindiler…
Korkaktılar…
Yarınsızdılar…
Geldiler itilerek…
Girdiler irkilerek…
Kararttılar gecemizi…


Isırdılar karanlıkta…
Kanattılar türkümüzü…
Kırdılar çiçekli dallarımızı…
Tükürdüler içine ekmeğimizin…
Ağrıttılar ağrımızı…
Ağrıttılar dünya dünya…
Ağrıttılar vatan vatan…
Ve çekip gittiler…
Kanlı izler bırakarak, göğümüzün merdivenlerinde…

Yoktu yarınları onların…

Çünkü onlar;
Suç taşıyan sandık gibi, karanlıktılar…



Hasan Hüseyin Korkmazgil


Popüler Yayınlar